Uzun süredir aile efradıyla ile
birlikte yapmayı planlamış olduğumuz Karadeniz gezisi için nihayet bundan
birkaç ay önce, yaptığımız uzun ve kapsamlı araştırmaların sonunda bu turu
Jolly Tur ile yapmaya karar verdik.
Bundan önce yapmış Karadeniz bölgesine
olduğumuz iki geziden (ilkini Ayder Tur ile ikincisini de arabamızla)
edindiğimiz izlenimler ve kazandığımız deneyimler doğrultusunda bu turu, kıyı
kesimlerden ziyade yukarı yayla kesimleri ve Batı ve Orta'dan ziyade Doğu
Karadeniz ağırlıklı olarak yapmayı tercih ettik. İncelediğimiz acenteler
arasında tur programlarında bu opsiyonları sağlayan bu firmada karar
kıldık.
Tarih aralığı olarak da 365
günün 360 günü yağmurlu olan Karadeniz’de zaman aralığını da yine hem önceki
deneyimlerimiz doğrultusunda hem de aile fertlerinin müsait olma durumlarını
gözeterek Ağustos ayının 2. yarısında olarak belirledik.
* * *
Tur programına göre 18 Ağustos
sabahı Ankara-Esenboğa Havalimanı'ndan kalkacak uçak ile Trabzon Havalimanı'na
inilecek, alanda bizi bekleyen tur otobüsüne geçilerek rehberimiz eşliğinde
sahil yolundan doğrudan Sarp Sınır Kapısı'ndan geçilerek Batumi'ye ulaşılacak
ve burada bir gece konaklamanın ardından ertesi gün yeniden yurda dönüş
yapılacaktı... Tabii rezervasyon, "malum" olaylardan önce yapılmış
olduğu için olağan tur rotası geçerliydi. Ancak OHAL sebbeiyle Sarp Sınır
Kapısındaki giriş-çıkış prosedürlerinin zorlaşması nedeniyle gece konaklaması
yapılmayarak sadece gündüz birlaç saatlik bir gezi yapılması şeklinde program
değiştirildi.
* * *
Saatin
alarmı çaldığında oda karanlıktı ama dışarıda hava yeni yeni aydınlanmaya başlamıştı
be sabah ezanı henüz okunmamıştı. Bu sabah, her zamankinden daha erken kalkmam
gerektiğinden midir uyanmakta zorlanmadım. Yataktan kalktım ve yüzümü soğuk
suyla, iyice ayılana kadar yıkadım. Valizleri geceden hazırlamış ve kapının
önüne koymuştuk. Zuhal ile Elif’i de uyandırdıktan sonra hızlıca üstümüzü
giyinerek kapıyı kilitleterek yeni maceramıza doğru yola koyulduk.
Uçaktan
indiğimizde bizi sıcak ve nemli bir havayla karşılaşmanın şokuyla kendimize
geldik. Ankara’da gökyüzü açıktı ama havadan gördüğüm kadarıyla Giresun-Trabzon
arası kesimde başlayan bulutlanma, kapalı bir havayla karşılaşacağımız izlenimini
verdiyse de indiğimizde hava açık ve yağmursuzdu. (Karadeniz işte! J).
Terminal binasına girip valizleri alma seremonisinden sonra, tur otobüsüne
doğru yol alırken çıkış kapısında rehberimiz Esra Hanım bizi bekliyordu…
Kısa
bir tanışma faslından sonra tur ekibinin kalanının İstanbul’dan Atatürk ve
S.Gökçen Havaalanlarından kalkan uçaklarla geleceklerini ama kalkışlarında
rötar olacağı için bizi bir-iki saatliğine Trabzon Şehir Merkezi’ne
bırakacaklarını söyledi.
Havaalanından
ayrılırken gözüm, Dış Hatlar Kapısı önünde bekleşen Arap turistlere takıldı. Siyah
çarşaflar, burkalar içinde kadınlar, beyaz entarileri ile bir an kendime: “acaba
yanlışlıkla Dubaiye’mi” indik diye sormadan edemedim. Son yıllarda özellikle
Karadeniz bölgesinde Arap turist sayısında bir artış olduğunu öğrenmekle
kalmadım, aynı zamanda artık buralardan oturmak ve yatırım amaçlı evler bile
kiraladıkları-satın aldıklarını da gördük. Zaten tabelalar, dükkanlar hep
arapça yazılarla doluydu.
Otobüsümüzün
kentin en işlek parkı olan “Trabzon Meydan Park”a yanaşmasıyla etkili bir iniş
yaptık. Diğer turcuları beklemek mecburiyetinden doğan bu boşluğu bir kahvaltı
fırsatına dönüştürerek, Belediye’nin işlettiği kahveye çöktük ve Ertuğrul Fırını’ndan
aldığımız simitleri, söylediğimiz semaver çay eşliğinde bir güzel yedik. Çınar ağaçlarının
altında çayın ve sohbetin tadını çıkarttık.
Bir
ara parkın oradaki lavaboyu ziyarete gitmek üzere ayağa kalktığımda, Trabzon
halkının teröre olan öfkesini gösteren bu post-modern sanat
eseriyle göz göze geldim. Anlaşılan halk, kendi mahkemesini çoktan kurmuş, cezayı kesmiş ve cezanın infazını da gerçekleştirmiş:
Otobüs bizi almak için tekrar parka
geldiğinde güzeş iyice yükselmiş ve hava da ısınmıştı. Kliması efil efil estiği
için hemen yerleştik koltuklara ve Trabzon caddelerinden akarak yeniden alana
doğru yola koyulduk. Yarım saatlik bekleyişin ardından İstanbullu
turdaşlarımızı da alarak Karadeniz yolumuzu başlattık.
Yol
boyunca sağlı sollu inşaatlar gözümüze çarptı, ama büyük projeler... Rezidanslar, AVM’ler… Zaten dağ
ile deniz arasında sıkışmış bu kara parçası, şimdi de kendi betonlaşmışlığı içinde sıkışmaya
başlamıştı.
İlk durağımız Sürmene ilçesi oldu. Bugüne kadar sadece bıçağı ile ünlü olduğunu düşündüğüm Sürmene meğerse peynirlisi ve tahta kaşıkları ile de meşhurmuş. Tarihi ve bıçakları ile ilgili bilgilenmek için şu bağlantıya göz atabilirsiniz. Burada Memişağa Konağı'nda durarak konağın içini gezmeye fırsat bulduk. Konağın içindeki benzersiz ahşap oymalı kapılar görselliği açısından oldukça çarpıcıydı.
İlk durağımız Sürmene ilçesi oldu. Bugüne kadar sadece bıçağı ile ünlü olduğunu düşündüğüm Sürmene meğerse peynirlisi ve tahta kaşıkları ile de meşhurmuş. Tarihi ve bıçakları ile ilgili bilgilenmek için şu bağlantıya göz atabilirsiniz. Burada Memişağa Konağı'nda durarak konağın içini gezmeye fırsat bulduk. Konağın içindeki benzersiz ahşap oymalı kapılar görselliği açısından oldukça çarpıcıydı.